Ali Galip İhaneti – Atatürk’e Suikast Planı
19 Ağustos ve 12 Eylül 1919 tarihleri arasında, arkasında İngiltere’nin bulunduğu ve İstanbul hükümetinin de kesin desteğiyle planlanan bu alçak girişimi elimizden geldiğince sizlere aktarmaya çalışacağız.
Atatürk’e kimler, ne için suikast kurdu?
İçindekiler
Öncelikle bu teşebbüse kimlerin katıldığını ve gerekçelerinin ne olduğunu bilmek gerek. Covbertin Nobel (İngiliz İstihbarat Yüzbaşısı), Tom Hohler (İngiltere-İstanbul Yüksek Komiser Müşaviri), Ekrem Cemilpaşa, Bedirhanlılardan Celâdet ve Kâmuran Beyler ve Kürt Teali Cemiyeti’nin bazı seçkin üyeleri, Atatürk’ün aşıladığı siyasi bütünlük ve tam bağımsızlık fikrinin engellenmesi amacıyla bu hain komployu tasarlayanlar arasında. O dönemlerde 9. Ordu Müfettişi olan Mustafa Kemal Paşa, 22 Haziran 1919 yılında imzalanan Amasya Genelgesi’nde hepimizin bildiği gibi ordunun ve ülkenin içinde bulunduğu acı gerçeği gözler önüne sermiş; bu bağlamda İstanbul hükümeti tarafından ortaya atılan çözüm önerilerinin maalesef bir geleceğinin olmadığını, milleti ancak kendisinin azim ve kararlılığının kurtaracağını ileri sürmüştü. Gizlice yayınlanmasına rağmen bir şekilde sızdırılan Amasya Tamimi’nden sonra İstanbul hükümeti, idari bir tasarruf imajı çizerek Mustafa Kemal Paşa’yı görevinden almak istemişti. Hükümetin çağrılarını dinlemeyen Mustafa Kemal, Amasya’nın ardından derhal Sivas’ta da bir kongre toplanmasını istedi ve çalışmalarına bu doğrultuda devam etti. Manda ve himayeyi çözüm olarak görüp, tabiri caizse Amerika’nın kanatları altına sığınmaktan başka çare olmadığını ileri sürenlerin fikirlerini değiştirdi ve ulusal sır olarak nitelendirdiği ‘’Ya bağımsızlık ya ölüm!’’ fikrini Anadolu’da ki bütün askeri birlik ve valilere aşıladı.
Plan nasıl gelişti?
Bahsettiğimiz olay İstanbul’da Damat Ferit hükûmeti, İngiliz Yüksek Komiserliği ve Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucusu da olan bazı Kürt ileri gelenleri arasında bir komplo olarak planlanmıştı. Harekâtı yürütecek olan kişi de Ali Galip’ti. Buna göre Ali Galip’in başta Malatya ve çevresi olmak üzere bölgedeki Kürt aşiretlerinden güvenilir 100–150 silahlı süvari toplaması, devamında da İngiltere’den gelecek yardımla Sivas’ta toplanmayı düşünen Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını durdurması planlanmıştı. Ali Galip bu görevi günümüzdeki ‘’Tuğgeneral’’ rütbesine karşılık gelen ‘’Mirliva’’ rütbesini alacağı sözüyle kabul etti. İstanbul hükümeti Ali Galip’e çektiği telgrafta olayın aile üyeleriyle bile paylaşılmaması, kesinlikle gizli kalması gerektiği konusunda kendisini uyardı. Toplanan Kürt birliklerine de Sivas’a ulaşana kadar hiçbir şey söylenilmemesi gerektiğini ekledi. Plana göre sözde bir olay çıkacak ve galeyana gelen Kürtler, Malatya’da toplanıp Sivas’a doğru yürüyecekti. Protesto ortamındaki karışıklıkta da Mustafa Kemal’in işine son verilecekti. Böylece ne İngilizlerin ne de İstanbul hükümetinin bu işte bir parmağı yokmuş gibi gözükecek ve bölgesel bir ayaklanma sonucu zaten görevinden istifa etmiş bir Osmanlı paşası öldürülecek veya tutuklanacaktı.
Bir şekilde istihbarat alan Mustafa Kemal, ayaklanma çıkaracak olan süvari birliğin Sivas’a yaklaşmakta olduğunun haberini alınca çevre vilayetlerden askeri birlik istedi ve derhal önlem çalışmalarına başladı. Kapsamlı ve oldukça gizli bir şekilde yürütülen bu önlem çalışmaları çok geçmeden sonuç verdi ve Ali Galip’in yanında bulunan mutasarrıflardan birinin evi hedef alındı. Evin etrafı sarıldı, telefon telleri kesildi, anlayacağınız dışarıyla irtibat tamamen koparıldı. Tabi bu sırada Ali Galip ve birlikleri burada değildi. Durumdan haber alan Ali Galip ve çetesi korku ve telaş içinde ayırdıkları parayı ve yazdıkları senedi olduğu yerde unutup yanlarındaki kişilerle birlikte hazır bulunan atlarına binerek hemen kaçmaya başladılar. Nutuğa bakıldığı zaman Ali Galip ve diğer kaçakların 10–11 Eylül gecesini Raka’da geçirdikleri, 11–12 Eylül gecesini de Raka’ya hemen hemen yarım saat uzaklıkta bulunan bir köyde geçirdikleri görülmektedir.
Sonuç
Ali Galip, kaçak durumunda olmasına rağmen Mustafa Kemal ve ekibiyle pazarlığa girme hadsizliğini bile göstermişti fakat Paşa’nın bu konudaki tavrı çok netti. Hainliği kesinleşen vali, mutasarrıf ve yandaşlarının yakalanmaları ve kışkırtarak beyinlerini yıkadıkları saf insanların derhal keskin bir şekilde uyarılmaları konusunda emirler verdi. Nitekim çok geçmeden Ali Galip ve yandaşlarının aldatmaya çalıştıkları aşiretler dağıtıldı, ümitsizliğe kapılan Ali Galip önce Urfa’ya ardından da Halep’e kaçtı. Referans olarak Nutuğu aldığımız ve Nutuk’ta da konuyla alakalı çekilen telgraflar dışında başka bilgiler olmadığı için konuyu burada en özet haliyle bitirmek istiyoruz. Şunu söylemekte fayda var, bu ve buna benzer birçok komplo girişimi Atatürk’ün askeri ve siyasi hayatında birçok kez başına gelmiştir. Bunların üzerine uzun uzun konuşabiliriz ama esas olan şudur ki Cumhuriyet’in kurucusu olan bu adam, binbir zorluğa rağmen kendi hayatından ve zevklerinden fedakarlıklarda bulunarak bizlere bu vatanı miras bırakmasını bilmiştir. Sevip sevmemek tercih meselesi ama şuanda ayak bastığımız toprakların üzerindeki rahatlığımızda onun geçmişte aldığı bazı kararların temelinin yatması, saygı konusunda kabullenin yada kabullenmeyin zorunluluğu gerektirir. Bu gerçeği unutmamak üzere, esenlikler..
Bir önceki yazımız olan Osmanlı Devleti ve Divan-ı Hümayun başlıklı makalemizde divanı hümayun, divanı hümayun kim kurdu ve divanı hümayun üyeleri hakkında bilgiler verilmektedir.