Mitolojik Tanrılar

Göbeklitepe Tarihi | Göbeklitepe Nedir?


Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/termalkaplicalar/mitolojiktanrilar.com/wp-content/plugins/onceki-yazi-linki/onceki_yazi_linki.php on line 56

Göbeklitepe Tarihi 12.00 yıl öncesine dayanan bir yapıdır ve Şanlıurfa’nın merkezine 18 km kuzeydoğusunda bulunur. Aynı zamanda Ören Köyü yakınlarında olan Göbekli Tepe, Chicago ve İstanbul Üniversitelerinin 1963 yılında ortak yürüttükleri yüzey araştırması sayesinde bulunmuş ancak bölgenin gerçek değeri 1994 yılındaki kazı çalışmaları ile ortaya çıkmıştır. Bu çalışmaların neticesinde Göbekli Tepe’nin 12 bin yıl öncesine dayanan bir medeniyet merkezi olduğu anlaşılmıştır. Göbekli Tepe dünyanın şimdiye kadar bilinen en eski kült yapılar topluluğudur.

Göbeklitepe tarihi

Göbeklitepe tarihi | Kazı alanından bir kesit

Çapları 30 metre civarında olan yaklaşık 20 oval yapının ortasında 2 tane T biçiminde, 5 metre yükseklikte, kireçtaşından yapılma bağımsız sütunlar yer almaktadır. Yapıların iç duvar kısımlarında daha ufak sütunlar bulunmaktadır. Göbekli Tepe ‘ de ortaya çıkan bilimsel veriler ışığında, neolitik döneme ait kuramsal çerçevenin ve tarihlendirmenin tekrardan değerlendirilmesini gerektiren önemli bilgiler vermektedir. Göbekli Tepe’nin konumu, boyutları, tarihi ve yapıların anıtsallığı bakımından neolitik döneme ait kutsal bir alan olduğu anlaşılmıştır. Göbekli Tepe Alanı, doğal çevresi içinde dokusu zarar görmeden günümüze kadar kaldığından çok değerli arkeolojik veriler vermektedir.

Büyük bir hayal gücünün eseri olan bu alan, bu büyüklüğe sahip en eski anıt ve ilklerin ötesinde birçok manada tarihin sıfır noktasıdır. İnsanların toplayıcılık ve avcılık yaparak yaşadığı bu dönemde, o zamanın şartlarına göre çok ileri düzeyde olan mimarlık becerileriyle tapınaklar inşa etmeleri bütün dünyada şaşkınlığa sebep olmuştur. Tarih öncesi bu ilkel insanların inanç dünyasını yansıtan, çeşitli hayvan figürleri, insan, kol ve bacak soyut sembollerle motiflerle zenginleştirilmiş tapınaklar Göbekli Tepe’yi arkeoloji tarihinin en önemli keşiflerinden biri haline gelmesinde yardımcı olmuştur. Görülen hayvan motiflerinde en çok boğa, yılan, domuz, tilki, akbaba motifleridir. Göbekli Tepe bir yerleşim yeri olarak değil de bir kült merkezi olarak tanımlanmaktadır.

Hayranlık yaratan bu etkileyiciliğin yanında, kazılar sırasında tarih öncesi yaşama dair elde edilen her bulgu ve bilimsel sonuç insanlık tarihi açısından büyük önem arz etmektedir.

Dünyanın İlk Tapınağı Göbeklitepe

İçindekiler

Yerleşik düzen ve tarımdan çok uzak, avcı ve toplayıcı olan insanlar zamanında şehir hayatına geçmeden inşa edilmiş ilk tapınak olma özelliğine sahip olan Göbekli Tepe, son yılların en büyük arkeolojik keşfi olarak gösterilmiştir. Bundan 12 bin yıl öncesinde nasıl tasarlanıp yapıldığı hala bir sır olan bu tapınak, Mısırlıların piramitlerinden ve İngiltere’nin Stonehenge’ inden yaklaşık 7 bin 500 yıl önce inşa edilmiştir. Bu sebeple tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmektedir. Göbekli Tepe’nin anıtsal yapılarından Paleolitik Çağ’a kadar uzanan hatta birkaç bin yıl daha geriye epipaleolitike döneme kadar giden bir geçmişi olduğu düşünülmektedir. Göbekli Tepe’yi eşsiz ve özel kılan bu anıtsal mimariler sayesinde önce UNESCO tarafından Dünya Mirası geçici listesine alınmış ardından da 2018 yılında kalıcı listeye sokulmuştur. Göbekli Tepe’nin kazı alanından çıkarılan binlerce eser ve taşlar Şanlıurfa Müzesinde sergilenmeye devam etmektedir.

Göbeklitepe Nerede?

Göbekli Tepe,  Şanlıurfa’nın merkezinin kuzeydoğusunda olup 18 km uzaklıktadır. Göbeklitepe yaklaşık 1 kilometre uzunluğunda, 15 metre yükseklikte, bir kireç taşı platosu üzerinde yer almaktadır. Kült yapılarının dışında taş ocakları da yer almaktadır.

Tepeden bakıldığında kuzeyinde Toros Dağları, doğusunda Karaca Dağ etekleri, batısında Fırat ovası ve Şanlıurfa Yaylası güneyinde ise Harran Ovası görülmektedir. Bu tepeden bakıldığında geniş bir bölgenin görülebiliyor olması, buranın da geniş bir bölgeden görüldüğü anlamına gelmektedir. Bu kült yapıların bu bölgede inşa edilmiş olmasının en büyük sebeplerinden biri olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca bu kült alanda kullanılan kireç taşı nadir ve sert bir taştır. Bu platonun seçilmesindeki diğer bir etkende bu olabilir.

Yine Urfa Şehri sınırları içinde olan Yeni Mahalle, Sefer Tepe, Karahan ve Hamza Tepe gibi yerlerde de T biçimli sütunlara rastlanmıştır. Ayrıca Nevali Çori’de yapılan kazılarda da bunlara benzer mimari eserler ortaya çıkarılmıştır. Göbekli Tepe’nin buralarla bağlantılı olabileceği düşünülmektedir. Sonuç olarak tek inanç merkezinin Göbekli Tepe’nin olmadığı, birkaç yerin daha olabileceği fikrine dikkat çekilmektedir. Göbekli Tepe dışında bulunan benzer dikilitaşların boyutlarının daha küçük olması sebebiyle ancak Göbekli Tepe’nin daha geç tabakası olmuş olabilir.

Göbeklitepe’yi Kim Bulmuştur?

Göbekli Tepe doğal görünmeyen birkaç tepe sahipti. Bunların dışında insan elinden çıktığı kesin olan sayısız çakmak taşı bulgularına rastlanmıştı. Bu kült alan, 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortak çalışması olan  “Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları” projesinde yüzey araştırmaları sayesinde ortaya çıkarılmıştır. Bu bölgenin epipaleolitik ve paleolitik döneme ait olduğu sonucuna varılmış ancak bu kurumlar tarafından başka bir çalışma yapılmamıştır. İlk kez bu bölgeden 1980 yılında Peter Benedict’in makalesinde (Survey Work in Southeastern Anatolia) bahsedilmiş ancak yine de kimse üzerinde durmamıştır. 1994 yılında Almanya’nın en eski üniversitelerinden biri olan Heidelberg Üniversitesi’den arkeolog Klaus Schmidt bu bölgeye gelerek kendi araştırmasını yapmış ve bu bölgenin arkeolojik değeri o zaman anlaşılmaya başlanmıştır.

Kazı çalışmaları 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi’nin başkanlığında, İstanbul Üniversitesi’nin ve Alman Arkeolog Harald Hauptmann’ın bilimsel danışmalığında yapılan yüzey araştırmaları sonrasında başlatılmıştır. Bir sonraki yıl ise yine aynı kurumun başkanlığında ve bu sefer arkeolog Klaus Schmidt’in danışmanlığında kazılara başlanılmıştır. 2007 yılından itibaren kazı çalışmalarının başkanlığına Bakanlar Kurulu kararıyla Prof. Dr. Klaus Schmidt getirilmiş ve kazı çalışmaları devam ettirilmiştir. Yıllarca süren kazı çalışmaları sonucunda Neolitik Dönemi yeniden yazmayı sağlayacak güvenilir ve bilimsel verilere ulaşılmıştır.

Kazı çalışmalarında Göbekli Tepe’nin dört tabakadan oluştuğu görülmüştür. İlk tabaka yüzey dolgusunun olduğu tabakadır. İkinci tabaka, köşeli olan dikilitaş yapılarından oluşmaktadır. Buradaki dört dikilitaş üzerinde birer aslan kabartmaları görülür. Üçüncü tabakada dairesel yapılar görülür. Dördüncü ve sonuncu tabaka ise dikilitaşlar olan dairesel yapılardır. En önemli tabaka olarak değerlendirilir. Sebebi ise buradan alınan örneklerin radyokarbon testine göre diğer tabakalarla tarihsel olarak çağdaş olmadığı, daha eski dönemlere ait olduğu bulguları ortaya çıkmıştır (M.Ö 10 bin)

Göbeklitepe Nasıl Bir Yer?

Göbekli Tepe’de yapılan kazılar neticesinde konut sayılabilecek herhangi bir mimari yapı ya da kalıntıya ulaşılamamış daha çok dini, anıtsal kült yapılara rastlanmış ve ortaya çıkarılmıştır. Göbekli Tepe’ de yer alan dikilitaşların çevredeki kayalık platolardan yekpare şekilde kesildiği ve işlendiği tezi ağırlık oluşturur. Göbekli Tepe’de yer alan dikilitaşlardan bazılarının boyu 7 metreye ulaşmaktadır. Yapılan jeofizik araştırmaları neticesinde gün yüzüne çıkarılmış olanlarla beraber olmak üzere Göbekli Tepe’deki yapılarda 300’e yakın ya da daha fazla dikilitaşın olduğu bulgusuna varılmıştır. Ayrıca bölgede kesilmiş ama işlem görmemiş birçok dikilitaşa rastlanılmıştır. Bölgede ne amaçla yapıldığı hala bilinmeyen oyuklar ve kazılarda vardır. Platonun batı tarafında insan eliyle yapılmış yuvarlak ve oval çukurlar bulunur. Bu yapıların yağmur sularını toplamakta kullanılan sarnıçlar olduğu düşünülmektedir. Bu çukurların yuvarlak olanları 1 – 3 metre arası derinliğe sahipken, oval olanlar ise yarım metre derinliğindedir.

Göbeklitepede kimler yaşadı?

Göbeklitepede kimler yaşadı?

Dikilitaşların arasında yontularak işlenmiş taşlardan oluşan örülü duvarlar vardır. Duvarların iç cephesinde boydan boya bir taş seti yer almaktadır. Bu duvarların yapımında civardan toplanan ve işlenmiş taş parçaları ile dikilitaşın yapımında kullanılmış ama kırılmış parçalar kullanılmıştır. Duvarların oluşturulmasında kullanılan taşların birleştirilmesi için 2 cm kalınlığında balçık harç uygulanmıştır. Ancak burada kullanılan, harç ciddi sonuçlara neden olmuştur. Yağmur suları, rüzgar aşındırmaları ve çeşitli böcekler duvarların arasında oyukların oluşmasını kolaylaştırmada çok etkili olmuşlardır.

III. Tabaka

En önemli verileri veren 3. tabakanın kazılarında toplam yedi adet yapı ortaya çıkarılmıştır. Bu yapılar A, B, C, D, E, F ve G olarak harflerle adlandırılmışlardır. Yapılan jeomanyetik ölçümler neticesinde en az yirmi adet anıtsal yapının daha olduğu görülmüştür. Yapılan kazılar neticesinde bulunan bu kült yapılarda ortak özelliklere rastlanılmıştır. Yapıların ana gövdesi dairesel bir alan içinde 10 veya 12 dikilitaşın belirli mesafelerle dikilmesiyle oluşturulmuştur. Bu büyük dikili taşlar, yontulmuş ve işlenmiş taşlarla örülen bir duvarla birleştirilmiştir. Bu şekliyle iç içe iki duvar örülmüş ve böylece aralarında bir koridor meydana gelmiştir. En içerdeki dairenin merkezinde daha büyük ebatlara sahip, karşılıklı yerleştirilmiş olan iki dikilitaş daha vardır. Merkezdeki dikili taşlar serbest durumdayken etrafındaki diğer dikili taşlar yer yer duvar içlerine gömülmüş durumdadır.

Ortaya çıkartılan yapılardan C ve D yapılarının çapı 30 metre, B’nin ise 15 metredir. Oval şeklinde olan A yapısının çapları ise 10 ve 15 metredir.  Bu dört yapının ortasında ise yükseklikleri 5 metreyi bulan üzerlerinde kabartmalar olan kireç taşından yapılmış iki dikili taş bulunur. Aynı şekli ile üzerlerinde kabartmalar olan duvarın hem içinde hem de dışındaki dikilitaşlar merkezde olanlara bakacak şekilde ancak çok daha küçük boyutta ortalama 3 4 metre büyüklüğündedir.

Merkezde olan iki dikilitaş F yapısının dışındaki dikilitaşlara göre güneydoğu yönündedir, F yapısına göre ise güney batı yönünde yer almaktadır. Bu yapının tüm hali Neolitik Çağ’ın içerisinde bilinçli bir şekilde bir yığın ile kaplanmıştır. Kaplanan bu yığın genel olarak avuç büyüklüğünden daha küçük boyutta kireç taşı parçalarından oluşmaktadır. Ancak aralarında çoğunluğu çakmak taştan oluşan taş alet çeşitleri, öğütme için kullanılan taşlar ve insanoğlunun yaptığı çok belli olan çeşitli aletler vardır. Bunların yanı sıra çok sayıda kırılmış hayvan boynuzu ve iskeleti bu işlem için kullanılmıştır. Bulunan kemiklerin çoğu sığır ve ceylan olduğu bilinmektedir. Bulunan diğer kemiklerin kızıl geyik ve yabani domuz kemikleri olduğu da bilinmektedir. Asıl ilginç olan durum bu dolgunun içerisinde sadece hayvan kemiklerinin değil insan kemiklerinin de bulunmuş olmasıdır. Bu insan kemikleri de tıpkı hayvan kemikleri gibi küçük parçalar halinde kırılmış şeklindedir.

Göbeklitepe ne amaçla yapılmıştır?

Göbeklitepe ne amaçla yapılmıştır?

Akla ilk gelen durum her ne kadar yamyamlık olsa dahi bir ölünün gömülmesi ihtimali çok daha mantıklı bulunmuştur. İnsan bedeninin öldükten sonra bazı incelemelere tabi olması Çanak çömlek olmayan Neolitik Çağ’dan kalma bir gelenek olduğu bilinmektedir. Yapıtların hangi amaç doğrultusunda örtüldüğü günümüzde hala tam olarak netlik kazanmamıştır. Yapıtlar incelendiğinde günümüze kadar ulaşabilmesinde ki en büyük sebebin yığma dolgu sayesinde olduğu da bilinmektedir. Bu sebepten dolayı günümüzde yer alan arkeologlar bu yığma dolgu sayesinde ulaştıkları bilgiler için çok şey borçlu olmuşlardır. Ancak yine aynı dolgu arkeolojik kazılarda iki önemli problemi de beraberinde getirmiştir. Her şeyin ötesinde yığma dolgu malzemesi oldukça gevşek olduğundan dolayı arkeolojik kazı çalışmalarında büyük sıkıntılar çıkarmıştır. Bunun dışında ki esas zorluk radyo karbon tarihlendirmesinde ki ortaya çıkan sonuçların yanıltıcı olabilmesidir. Çünkü bu dolgu oraya atılırken daha yeni olan parçaların altta daha eski olan parçaların ise daha yukarda olduğu görülmektedir.

C yapısında olan yaklaşık 10 metre genişliğinde ki çukur arkeolojik kazıların başından beri bulunmaktadır. Bu yapıtta ki arkeolojik araştırmalarda kazılarda bahsi geçen çukurun merkezde olan dikili taşların etrafını açmak için yapıldığı, daha sonrasında ise dikili taşları parçalamak sebebi ile yapılmış olduğu bilinmektedir. Bu amacına tam olarak ulaşamasa bile dikilitaşları parçalara ayırabilme derecesinde işe yaradığı görülmektedir. Bunun işe yaradığını çukuru yeniden açmak için yapılan kuvvetli vuruşlar ile dikilitaşın doğusunda ki parçanın üstü parçalara ayrılmış ve etrafa saçılmıştır. Ancak bu kadar dağılmasına rağmen gövde yerinde kalmıştır. Buna rağmen gövdesinde yer alan kabartma şeklinde ki boğa figüründe yakılmış olan dev bir ateşsin etkisi ile kopukluklar olduğu görülmektedir. Yapıtın olduğu alanda ki çanak ve çömlek parçaları incelendiğinde bu çukurun Tunç Dönemi ya da Demir Dönemi ne ait olabileceği tahmin edilmektedir.

Yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ve tarihe damga vurmuş kült yapılardan C D E yapısının dışında kalanların tabanları Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Çanak çömlek olmayan Neolitik Çağ a ait kült yapıtlarında görüldüğü üzere terazzo tekniği burada da kullanılmıştır. Bunların da tabanları ana olan kayanın dümdüz ve pürüzsüz olarak işlenmesi ile elde edilmiştir. İncelen diğer yapılarda tabanın terazzo tekniği ile üst kısmı cilalanarak beton gibi sert olan söndürülmüş kireç malzemesinden yapılmıştır.

C yapısında olan merkez dikilitaşlar ise ana kayanın 50 cm civarında ki oyukların açılması ve etrafına da küçük taşların ve balçıkların sıkıştırılıp yeni görünüm elde etmesi ile oluşturulmuştur. D yapısında yer alan merkez dikilitaşlar ise merkezinde yer alan oyukların 15 cm olduğu bilinmektedir. C yapısının diğer yapılara göre farkı ilave olarak ek bir yapının olmasıdır. Güney tarafına bakan giriş kısmında dışarıya doğru uzanmış olan bir giriş kısmı daha görünmektedir. Yuvarlak bir yapıda planlanmış olan dörtgen şeklinde planlı bir giriş alanı yaratılmıştır. Bu görünüme dromos denilmektedir. Ortaya çıkmış olan bu tanıkların dördünün en eski döneme ait olduğu, dördünün yaklaşık olarak aynı dönem içerisinde olduğu ve bundan yaklaşık olarak on iki bin yıl öncesinde yapılmış olan yapıtlar olduğu bilinmektedir.

Bu tarih döneminden yaklaşık olarak bin yıl sonrasında bunlara benzer kült yapıtların Çayönü, Hallan, Nevali Çöri yerlerinde yapıldığı görülmüştür. Dolayısı ile bu yerleşim yeri yani Göbekli tepe hepsinden önce inşa edilmiştir. Bazı dikilitaşlar incelendiğinde özellikle de D yapısı incelendiğinde dikilitaşların üzerinde ki kabartmaların insansı figürlere el ve kol gibi kabartmalar görülmüştür. Bu durum arkeologlar tarafından bu dikilitaşların insan bedenini temsil ettiği şeklinde yorumlanmıştır. İşin özüne bakılınca bu dikilitaşlar insan bedenini üç boyutlu biçimde betimleyip ona göre yontulmuşlardır. İki geniş yüzey yanları, iki dar yüzey ise önü ve arkayı temsil etmiştir.

D yapısındaki dikilitaşlarda insan bedenini betimleyen daha fazla kanıt bulunmaktadır. Her iki dikilitaşında kollarının altında kemer bulunduğu açık kabartmalar şeklinde bulunmaktadır. Kemer tokaları da detayları ile betimlenmiştir. Ve bunlara ilave olarak kemerin üzerinde aşağıya doğru sarkan ve bir peştamalı andıran tilki postu da kabartmalarda yerini almıştır. Dikilitaşlar incelendiğinde hepsinin cinsiyeti belirleyen unsurlara sahip olduğu görülmediği görünmektedir. D yapısında ki merkez dikilitaşları incelendiğinde oldukça ayrıntı görünmektedir. Ancak bununla birlikte az önce bahsi geçen peştamal burada cinsiyeti kapatmaktadır.

Bunun yanı sıra tahmini olarak 48 km kuzeybatıda olan Nevali Çori de yapılan kazılarda kemeri olan kil figürlerinin hemen hemen hepsinin erkek olmasına bağlı olarak bu betimlemelerde ki figürlerinde erkek olduğu üzerinde durulmuştur. Sıklık ile dikilitaşın gövdesinin ön yüzeyinin iki şerit halindeki kabartmaları ve uzun kıyafete benzeyen kabartmalar görünmektedir. Bu kabartmanın özel bir kıyafeti temsil ettiği düşünülmektedir. Ve belirli ritüelleri yerine getirmek için belirli kişiler tarafından giyildiği tahmin edilmektedir. Bu anlamda merkezde ki sütunların temsil ettiği bireylerin bu ritüellerde önemli görevleri üstlenmiş oldukları tahmin edilmektedir. Kazı alanında başkanlık görevi olan Klaus Schmidt’e göre ise merkezde olan iki dikilitaşın mitolojide oldukça bilinen bir tema olmasından dolayı ikiz olduğu ya da iki kardeş olduğu ihtimali üzerinde durulmuştur. Buna rağmen en çok kullanılan motifler yine de insan değil hayvan figürleri olmuştur. Motiflerde kullanılmış olan yabani hayvan figürleri çok farklılık göstermektedir. Hem dönemin hem de bölgenin faunası ile örtüşmektedir. Kedigil grubu, boğalar, yabani domuzlar, tilkiler, turnalar motiflerde kullanılan hayvanlardan yalnızca bazılarıdır.

A yapıtında ki dikilitaşlar incelendiğinde orada ki kabartmaların yılan figürlü olduğu görülmektedir. Bu yapıtta kullanılan on yedi ayrı hayvan modelinin içerisinde en çok yılan motifi kullanılmıştır. Genel olarak bir ağ gibi birbirine girmiş olarak görülmektedir.

B yapıtında ki dikilitaşlar incelendiğinde ise tilki motiflerinin ağırlıklı olarak kullanıldığı görülmüştür. Özellikle de merkezde yer alan iki dikilitaşın üzerinde ki iki tilki tüm dikkatleri üzerinde toplamıştır. C yapısında ki dikilitaşlarda da yabani domuzlar ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Sadece dikilitaşlarda ki kabartmalarda değil taşın oyuntusu ile yapılan heykellerde de aynı durum söz konusudur. Ortaya konulan yaban domuzu heykellerinin hemen hemen birçoğu bu yapılardan ortaya konulmuştur. Bu yapının dikilitaşlarının hiçbirinde yılan figürleri kullanılmamıştır. Sadece bir yerde yılan figürü kullanılmıştır o da güney bölgede ki yatay olan taş levhalardan birinde yer almaktadır. D yapısı incelendiğinde yabani domuzlar, yabani öküzler, yabani eşekler ve ceylanlar olmak üzere birçok hayvan figürü kullanılmıştır. Ama en ağırlıklı olanı yılan ve tilki olmuştur.

Kazı başkanı Klaus Schmidt’e göre, bu taşlarda yer alan kabartma ve heykel şeklindeki hayvanların, o günkü yaşamış insanların hayatlarında önemli rol oynamasının gerekli olmadığı, yapılma amaçlarının mitolojik bir ifade ediş biçimleri olduğu yönündedir.

Dikkat çeken diğer bir detay ise hayvan motiflerinde memeli olanların hiçbirinde erkek dışında betimlenmemiş olmasıdır. Hem insan hem hayvan motiflerinin neredeyse hepsi erkek olarak betimlenmiştir. Bugüne kadar gün yüzüne çıkarılan motifler arasında sadece bir tanesinin istisnai durumu söz konusudur. Aslanlı sütun olarak adlandırılan dikilitaşların arasında bulunan bir taş levhada bir kadın çıplak olarak betimlenmiştir.

II. Tabaka

Bu tabakada yuvarlak yapılı planlar görülmemekte olup onun yerine dörtgen şeklinde planlı yapılara rastlanılmaktadır. Ancak III. Tabakada görülen ana unsurlardan olan T biçimli dikilitaşların kullanımına devam edilmiştir. Bu tabakada görülen dikilitaşlar III. Tabakadaki yapılardan hem sayı olarak az hem de boyut olarak küçüktür ancak çoğunlukla kült yapılardır.

Küçük Buluntular

Kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan mimari yapılar dışında bulunan buluntuların tamamına yakın bir bölümü, burada çalışmış kişilerin kullandığı taş aletlerden oluşmaktadır. Bu taş aletlerin büyük bir bölümü çakmak taşından, diğer azınlık bölümü ise sert bir volkanik cam olan obsidiyen’den yapılmışlardır. Obsidiyenin kaynağının Bingöl, Kapadokya’daki Göllüdağ ve Van Gölü olduğu düşünülünce akıllarda başka bilmeceler oluşmaktadır. Bunların dışında yassı baltalar, birçok heykel ve toteme benzer bir eser çıkarılmıştır.

Kazı sırasında çıkarılan toprak örneklerinde yabani buğday, badem ve yerfıstığı türlerine rastlanılmıştır. Ayrıca birçok hayvan türünün kemikleri de bulunmuştur. Bunların arasında en çok bulunan hayvan türleri ise ceylan ve yaban sığırı kemikleridir.

2017 yılında yapılan kazı çalışmaları sırasında insan kafatasına ait kemik parçaları da ortaya çıkmıştır. Yapılan morfolojik çalışmalar neticesinde bu parçaların üç farklı bireye ait oldukları belirlenmiştir. Bu bireyler arasında birisinin kadın olma olasılığı vardır ancak diğerlerinin cinsiyeti belirlenememiştir. Kafatasların yaş grubu 20 ile 50 yaş arasında değişmektedir. Yapılan tafonomik çalışmalar sonucunda bu kafatası kemikleri üzerinde sıyırma, kesme, delme ve boyama işlemlerinin uygulandığı görülmüştür. Ayrıca bu kafataslarının yukarıdan iple asılabilir durumda olmasını sağlayacak izleri taşıdıkları da görülmüştür.

Göbekli Hakkında Değerlendirme

Göbekli tepe de yapılmış olan kazılara kadar arkeoloji ve bilim dünyası, göçebe bir biçimde küçük gruplar halinde bir arada olduğu düşünülen ve avcı toplayıcı ilişkileri dahilinde olan oldukça basit standart çerçevesinde yorumlanmıştır. Ancak kazılarda ortaya çıkan ve bir kült merkezi olan anıtsal büyüklükteki boyutları ile mimari, büyük taş yontuları, sembolik olan motifler ve betimlenmiş canlandırmalar ile bu bölgede yaşayanların oldukça gelişmiş olduğu ve çok yönlü bir sosyal faaliyete sahip olduklarını ortaya koymuştur.

Göbeklitepe’de bulunmuş olan tüm kalıntılar incelendiğinde bu buluntuların bu tarz faaliyetleri gerçekleştirebilmek için büyük ve kalabalık grupları bir arada tutabilmede ki organizasyon becerisini de ortaya koymuştur. Bu büyük organizasyon ile kişisel faaliyetler, ritüel haline gelmiş olan etkinlikler ve çok çeşitli sanat anlayış ve yaşayışına ev sahipliği yapmıştır. Ortaya çıkan bu bulgular ışığında bilim ve arkeoloji dünyası avcı toplayıcı topluluklarının sosyal yaşamları ve kültürel faaliyetleri ile ilgili bilinen ve hakim olmuş olan bilgileri yeniden gözden geçirmişlerdir.

Ortaya çıkan sonuçlar sembolizm için kabul görmüş ola genel sonuçların da yeniden gözden geçirilmesine neden olmuştur. Arkeolojinin bu konuda ki hakim olmuş görüşü tarım devrim döneminde topluluğa bol yiyeceğin ve zamanın sağlandığı ancak bunun sayesinde anıt şeklinde bir mimarinin ve zengin anlam içeren sembolik anlatımlar geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Ancak Göbeklitepe’yi yapanların tarımcı bir toplum olmadığı da ortaya çıkmıştır. Arkeoloji ve bilim dünyası avcı ve toplayıcı olan grubun her gün hayatlarını devam ettirebilmek için yiyecek bulmak için uğraştıklarını ve sadece günü kurtardıklarını kabul etmiştir. Göbekli tepe gibi büyük bir yapıyı inşa etmek ancak büyük ve kalabalık gruplar halinde yaşayan insanları yapacağı bir yapıt olarak düşünülmüştür.

Kazı başkanı olan Klaus Schmidt ve ekibinde ki kişiler devasa büyüklükte ve tonlarca ağırlıkta olan dikilitaşların kayalarda kesilerek çıkarılıp yeniden işlemek için ve en yarım kilometre uzaklıkta ki Göbekli tepe ye ulaştırmak için en azından 500 kişinin çalışmış olması gerektiğini ortaya koymuştur. Her şeyin ötesinde bu kadar kalabalık bir grubun yemek yemesi gerekmektedir. Bu yemek yeme gereksinimi baz alındığında bu kadar insanın ihtiyacı olan temel besin maddelerinin sağlanması için tarımı keşfetme gereğini ortaya çıkarmış olabilir.

III tabaka incelendiğinde sonrasında ilave olarak örtülen dolgu yığınının içerisinde büyük sayılarda olan hayvan ve insan kemikleri bulunmuştur. Bu keşifte dolguların içerisinde bulunan hayvan kemiğinin sayısı günümüz itibari ile 100 bini geçmiş durumdadır. Bu durum da Göbeklitepe de çok fazla etin tüketildiğini ortaya çıkarmıştır. Bu kadar et tüketimi sadece çalışanlar için değil burada düzenlenmiş olan şölenlerde ritüellerde ve civardan gelen insanların ihtiyacını gidermek içinde kullanılmış olabilir. Hatta kurban etme törenlerinde de kullanılmış olabilir. Bu sebepten dolay insanlar daha geniş yiyecek ve besin kaynağı arama ihtiyacı içerisine girmiş olabilirler. Tüm bu bulgular ünlü arkeolog Ian Hodder’ın sosyal ve kültürel değişimlerin tarımdan daha önce gerçekleştiği araştırmasında ifade etmiştir. Bu sebepten dolayı Göbekli tepe bu bulguların ışığında Neolitik devrimin temel bölgesinde Levant olmaktan daha çok Toros’un güneyi olabileceği üzerinde durulmuştur.

Arkeologlar tarafından dikkat çekilmiş bir diğer konu da bu yapıtların inşa edilmesinin zorunlu hale gelmesi ile ortaya çıkan karışık organizasyonun avcı ve toplayıcı olan topluluklarda nasıl yolunda ilerleyeceğidir. Alman arkeolog Enstitüsü’ne göre bu organizasyon için dini liderlerin önderlik ettiğidir. Bu varsayım baz alındığında toplumda seçkin bir tabakalaşmanın bu topluluklarda ortaya çıktığıdır. Bir diğer arkeolog Klaus Schmidt’ye göre Göbekli tepe inşasını gerçekleştiren topluluğun tabakalı bir toplum olduğudur.

Bir önceki yazımız olan Ölüler kitabı nedir? | Mısır'ın Ölüler Kitabı başlıklı makalemizde mısır ölüler kitabı, mısır yazıtları ve mısır'ın ölüler kitabı hakkında bilgiler verilmektedir.

BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.