Mitolojik Tanrılar

Modern Felsefenin Kurucusu Kimdir?

Modern felsefenin kurucusu Rene Descartes olarak bilinir. Ancak Descartes’in başlattığı bu felsefe akımına Spinoza, Locke, Leibniz, Berkeley ve Hume gibi filozoflar da katkıda bulunmuştur. “Modern felsefenin kurucusu kimdir?” sorusuna cevap olarak bu filozofları sayabiliriz.

Modern Felsefe

İçindekiler

Modern felsefe, Batı Avrupa felsefesinin özellikle 17. ve 18. yüzyılları kapsayan canlı bir dönemini ifade eder.Tarihçilerin çoğu, bu dönemin Rene Descartes tarafından 1641’de Paris’te Meditationes de Prima Philosophiae’nin (İlk Felsefi Düşünceler) yayınlanmasıyla başladığına ve sona erdiğine inanılır. Alman filozof Immanuel Kant’ın 1780’lerde yayınlanan olgun çalışmasıyla devam etmiştir.

Modern filozoflar tarihin en büyük entelektüel zorluklarından biriyle karşı karşıya kalmıştır: geleneksel Aristoteles felsefesinin ve Hıristiyan dininin ilkelerini, Kopernik ve Galileo’yu (ve Devrimi) izleyen radikal bilimsel gelişmelerle uzlaştırmak. Akıl, beden ve Tanrı hakkında yerleşik düşünme biçimleri, doğanın karakteristik matematiksel doğa yasalarının nesnelerin hareketini yönettiği yeni bir mekanik resim tarafından doğrudan tehdit edilmekteydi. Buna karşılık, (çoğu bilimsel gelişmelere dahil olan) filozoflar, insanın evrenle ilişkisi hakkında şaşırtıcı bir görüş yelpazesi icat etti ve geliştirdi. Bunu yaparken, gelecek nesillerin felsefi konulara yaklaşacakları birçok anahtar terim belirlediler.

Modern Felsefenin Kurucusu Rene Descartes

Fransız filozof Rene Descartes dindar bir Katolik, öncü bir matematikçi (cebirsel geometriyi icat etmesiyle tanınır) ve tarihin en etkili filozoflarından biriydi. Şüpheci endişeleri ve zihin ile beden arasındaki ilişkiyi sunuşu, yalnızca Modernlerin geri kalanı için rotayı belirlemekle kalmaz, aynı zamanda birçok çağdaş tartışmanın da başlangıç ​​noktasıdır.

Descartes çalışmalarına, keşfedilmemiş birçok yanılgıya sahip olduğundan ve bu yanlışlıkların bilimsel çalışmasının kırılgan bir temel üzerine inşa edilmesine neden olabileceğinden korktuğunu söyleyerek başladı. Bu sadece Descartes’ın spekülasyonları değildir; Eğitimi sırasında ilk elden bilimsel felsefe deneyimine sahipti ve açıkcayanlış bilgilere inanan filozofların sayısı karşısında şok oldu. Bir gün benzer suçlamalara maruz kalmamasını sağlamak için Descartes,basit ama güçlü bir yöntem geliştirdi: Bu şekilde inançlardan kendini caydırmak için kullanabileceği olası şüphe nedenlerini bulacaktı. Descartes’ın şüpheciliği bu çalışmada yalnızca yardımcı bir rol olarak gördüğü vurgulanmalıdır.

Descartes, projesinde hizmet edebilecek şüphe için giderek daha güçlü olan üç neden düşündü. Birincisi, duyularının aldatılabileceği ve inançlarının çoğunun duyulara dayandığıydı. Şüphe için ikinci neden, tüm duyusal deneyimlerinin aldatıcı bir rüya deneyimiyle uyumluluğu ve farkı söylemenin görünürdeki imkansızlığıydı. Bununla birlikte, bu gerekçelerin her ikisi de Descartes’ın inandığı kadar çok fikiri şüpheye düşürmek için yeterince güçlü olmadığını gördü.

Duyularımızı yalnızca belirli koşullar altında (örneğin, karanlık) aldatıcı buluyoruz. Rüya görme olasılığı dış dünya hakkındaki bilgimizi tehdit etse de, sahip olduğumuz belirli genel bilgi parçalarını (örneğin aritmetik bilgi) tehdit etmiyor gibi görünüyor. Bunun ışığında, Descartes şüphe için üçüncü ve son gerekçesini sundu: Her şeye gücü yeten bir varlık tarafından sistematik olarak aldatılmış olma olasılığı.

Rene Descartes ve Tanrı

Descartes’ın en güçlü şüphecilikten bile en az etkilendiğine inandığı şeylerden biri, zihninde sonsuz ve mükemmel bir Tanrı fikrinin varlığıydı. Descartes, bu fikrin salt varlığını, Tanrı’nın varlığının bir kanıtının temeli olarak aldı. Kısacası Descartes, deneyimimizde başka hiçbir şeye benzemeyen bir şeye dair bu kadar saf ve aptalca bir fikrin Tanrı’dan başka bir şeyden kaynaklanabileceğine asla inanmadı. Bu genellikle “marka argümanı” olarak adlandırılır.

Modern felsefenin kurucusu Rene Descartes

Modern felsefenin kurucusu Rene Descartes

Descartes aynı zamanda Tanrı’nın varlığı hakkında sözde “ontolojik argüman”ın da savunucusuydu. Argüman, Descartes’ın sunduğu gibi, tıpkı dağ fikrinin ova fikriyle zorunlu bir bağlantısı olduğu gibi, Tanrı fikrinin de varlık fikri ile zorunlu bir bağlantısı olduğunu iddia eder.Böylece Descartes, ovalar olmadan dağları düşünemeyeceğimiz gibi, Tanrı olmadan da varoluşu düşünemeyeceğimizi öne sürer.

Descartes’a göre, Tanrı’nın varlığının kanıtı, onun daha büyük planında kesinlikle bütünleyici bir rol oynar, çünkü Descartes, Tanrı’nın her şeye gücü yeten ama iyiliksever bir Tanrı tarafından yaratıldığını belirlemiştir.Bunun en bariz örneklerinden biri zihin ve beden tartışmasında ortaya çıkar.

Descartes, zihin ve bedenin farklı tözler olması gerektiğini ve bu nedenle birbirlerinden bağımsız olarak var olabilmeleri gerektiğini savundu. Ya zihninin ya da bedeninin diğeri olmadan var olduğunu açıkça tasavvur edebildiğinden ve tasavvur etme yeteneğinin güvenilir olduğu sonucuna vardığından (çünkü o Tanrı tarafından yaratılmıştır), Descartes aslında onsuz var olabilmeleri gerektiği sonucuna varmıştır.

Bir önceki yazımız olan Septisizm Temsilcileri Kimlerdir? başlıklı makalemizde Baruch Spinoza, David Hume ve Marin Mersenne hakkında bilgiler verilmektedir.

BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.